GÜVENLİ OKUL NEDİR?
Ø ***Maslow,
insanın temel ihtiyaçlar hiyerarşisinin ikinci basamağını güvenlik olarak
belirlemiştir. Bu kurama göre, insanın kendisini gerçekleştirebilmesi için
beden, iş, kaynak, sağlık, mülkiyet vb. konularda güven içinde olması gerekmektedir.
***Güvensiz okul ortamları öğrenmeye
odaklanamama ve öğrencilerde motivasyon düşüklüğüne neden olmaktadır.
***Güvenli okullar; öğrenci, öğretmen,
çalışan vb. paydaşlar açısından fiziksel, sosyal, psikolojik ve çevresel
tehditlerden uzak mekânlardır.
Güvenli okulların bazı özellikleri şöyle
sıralanabilir:
1. Etkili Okul Yöneticiliği ve Liderliği
2. Okulu Oluşturan Mekânların Kontrolü
3. Güven Hissi
4. Saygı
5. Samimiyet
6. Fiziksel Zarar, Gözdağı, Zorbalık ve
Tacizin Bulunmaması
7. Alay, Nefret Dili ve Sosyal
Dışlanmadan Uzak Olma
8. Çatışma Riskinden Uzak Olma
9. Doğal Afetlerden Uzak Olma
10. Sorumluluk Duygusunu Geliştirme
11. İhtiyacı Olan Öğrencilerin
İhtiyaçlarını Giderme
12. Eşit Muamele
13. Akademik Başarıya Odaklanma
14. Veliler ve Toplumla İyi İlişkiler
İçinde Olma
15. İfade Özgürlüğünü Destekleme
16. Güvenlik Problemlerini Açıkça
Tartışma
17. İletişim
18. Empati Kültürünü Geliştirme
19. Güvenliği Tehdit Eden Davranışları
Ödüllendirmeme ve Görmezlikten Gelmeme
20. Kolluk Güçleriyle İş Birliği
21. Her Türlü Bağımlılıkla Mücadele
22. Göçmen Çocukların Problemlerini
Yönetebilme
23. Krize Hazırlık ve Krize Müdahale
Planlarına Sahip Olma
SİBER ZORBALIK VE SİBER
MAĞDURİYET
Zorbalık: Yaşça daha büyük ya da
fiziksel olarak güçlü olan çocukların kendilerinden daha güçsüz olan çocukları
sürekli olarak hırpalaması, eziyet etmesi ve rahatsız etmesidir. Öğrencilerin
okulda gerçekleştirdikleri zorbalık davranışları bireysel özellikler, akran
grubu, okul ortamı, aile ve çevresel özellikler gibi birçok değişkenle ilgili
olabilir.
Zorbalığın
Ayırt Edici Özellikleri:
***Zorbalık bilinçli ve istençli olarak
yapılan ve kurbana fiziksel, zihinsel, sosyal ya da psikolojik olarak zarar verme
amacı güden söz ve eylemlerdir.
***Zorbalık bir kereye mahsus değildir.
Çeşitli zaman aralıklarında tekrarlanıyor olması gerekir.
***Zorbalar eylemlerini bireysel veya
grupla yapabilecekleri gibi, kurbanlar da bu eylemlerden bireysel ya da grup
olarak zarar görebilirler.
***Zorbaca davranışa maruz kalan
kurbanın kendini koruyamayacak ve savunamayacak fiziksel veya zihinsel
nitelikte olması gerekir.
***Zorbaca davranışlar sergileyen
bireylerin genellikle bu eylemler sonunda kendilerine çıkar sağladıkları
görülür.
***Zorbalar, kurban veya kurbanlarının
acı çekmesinden, küçük düşmesinden zevk alırlar.
***Zorbalar ve kurbanlar ile sergilenen
zorbaca davranışlar dikkate alınmalıdır.
Siber Zorbalık: Bireylerin
mobil telefonlar ve internet aracılığıyla bilgi ve iletişim teknolojilerini
kullanarak diğer bireylere rahatsızlık vermesi, taciz etmesi saldırgan
davranışlarda bulunmasıdır.
Geleneksel Zorbalık ve
Siber zorbalık: Geleneksel
zorbalıkta özellikle çocuklar diğerleri tarafından tanındığı ve bu da kaygıyı
artırdığından dolayı çocuklar genellikle siber zorbalığı tercih etmektedirler.
Hatta bazen normal hayatında zorbalık davranışları göstermemiş olmasına rağmen
tanınamadığı ya da bulunamayacağını düşündüğü için sosyal medyada zorbalık
davranışlarına devam eden bireyler, gençler ya da çocuklarla da
karşılaşabiliyoruz. Ayrıca genellikle geleneksel zorbalık yapan bireyler ve
çocuklar siber zorbalığı da sıklıkla tercih etmektedir. Çocukların siber
zorbalığı geleneksel zorbalığa tercih etmesinin nedenlerinden biri de daha
fazla izleyiciye ulaşmasıdır. Ayrıca yazılı kelimelerin etkisi daha büyüktür.
Sözel kelimeler daha çabuk unutulurken yazılı tacizlerin etkisi daha büyük
olabilir ve bireyler siber zorbalığı her zaman her yerde uygulayabilirler.
Siber Zorbalık Nedenleri: Genellikle intikam alma ya da
cezalandırma arzusu, popüler olma arzusu, aile içinde yaşanan sorunlar, düşük
öz güven ya da gerçek dünyada elde edilemeyen başarıyı sanal dünyada yakalama
arzusu şeklindedir. Aynı zamanda siber zorbalık yaptığı, mağduriyet yaşattığı
kişi ile ilgili olarak yaşamış olduğu kıskançlıklar kişinin bu davranışı
göstermesine neden olabiliyor.
Siber Mağduriyet: Kişinin dijital teknolojiler
aracılığıyla kendine zarar veren saldırgan tutumlara maruz kalması ve bunun da
kişide mağduriyet oluşturması durumudur. Siber mağduriyete maruz kalan ergen ve
çocuklar birçok akademik, duygusal, ilişkisel ve sosyal problemlerle
karşılaşmakta ve artan stres onlarda depresyon, kaygı, intihar vb. sonuçları
tetiklemektedir. Ayrıca zorbalığa maruz kalan çocuklarda baş ve karın ağrısı,
cilt problemleri gibi fiziksel problemler de meydana gelmektedir. Siber
mağduriyet ayrıca çocukların yeme alışkanlıklarını etkileyebilir.
Siber zorbalığın önlenmesi: Grup
rehberliği şeklinde ve dijital teknolojilerin yer almadığı önleyici programlar
yapmak Neler yapılabilir?
***Çocuklarınızın mutlaka şifre
kullanmalarını ve bu şifreleri kimseyle paylaşmamalarını sağlayın.
*** Çocuğunuzun sosyal medya
hesaplarında gizlilik ayarlarını uygulayın.
***Siber zorbalar karşıdan duygusal bir
yanıt isterler. Çocuğunuza bu tür bir durumda asla karşıdakine yanıt
vermemesini söyleyin.
***Siber zorbalık yapanları ilgili
makamlara bildirin.
*** Çocuklarla rahat bir iletişim iklimi
oluşturun.
***Siber zorbalığın ne olduğunu onlara
anlatın.
*** Çocukların çevrim içi aktivitelerini
(oyun vb.) gözlemleyin.
***Uygulamalar ve çevrim içi
platformlar hakkında bilgi sahibi olun. Öğretmenlerin de bu konuda özellikle
ailelere ve çocuklara yönelik bilgilendirme yapmaları çok önemli.
***Öğrenci, öğretmen ve ailelere
yönelik zorbalık ve siber zorbalık seminerleri düzenleyin.
*** Okul ve aile arasındaki iş birliği
ve iletişimi artırın.
***Zorbalığı ve siber zorbalığı önlemeye
ve azaltmaya yönelik olarak öğrencilerin çatışma çözme, problem çözme, iletişim
becerileri, duygu düzenleme becerileri vb. özelliklerini artırıcı etkinler ve
grup çalışmaları, psikolojik danışmanlar/rehber öğretmenler tarafından
yapılabilir.
BAĞIMLILIK VE TEKNOLOJİ
Bağımlılık: Herhangi bir maddenin zarar
veren sonuçlarına rağmen sürekli ve aşırı kullanımı sonucu ortaya çıkan bir
rahatsızlıktır. biyolojik, sosyal ve davranışsal boyutları vardır ve yeniden
tekrar eden bir rahatsızlıktır. Bağımlılığı fiziksel Bağımlılığın ve ruhsal
bağımlılık olarak sınıflanabilir.
Fiziksel bağımlılık, maddenin varlığına
karşı duyulan fizyolojik bir istektir. Madde alınmadığı zaman fizyolojik uyumun
bozulmasına bağlı olarak fiziksel belirtiler çıkar. Ve bu durum kişiyi ve
çevresindeki insanları rahatsız edebilir.
Ruhsal bağımlılık; kişinin duygusal ya
da kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini tatmin etme ya da giderme amacıyla o
maddeye düşkünlüğü biçiminde tanımlanabilir. Madde bırakıldığında ruhsal bazı
şikâyetler görülür.
DSM-V'ye (Psikolojik Tanı Kriterleri
Kitabı) göre bağımlılık kavramının 3 temel özelliği vardır. Bunlar; maddeye
ulaşmak için engellenemez arzu ve istek, tolerans adı verilen kullanımın
giderek artması ve yoksunluktur.
Bağımlılıkların ortak özelliklerinden biri de
madde ya da davranışa yönelik davranışları kontrol edememe ve olumsuz
etkilerine rağmen maddeyi/davranışı kullanmaya devam etmektir. Madde bağımlısı
kişilerin hastaneler bünyesinde kurulan Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları
Tedavi ve Araştırma Merkezlerinden (AMATEM) destek alması gerekir.
Teknoloji
Bağımlılığı ve İnternet Bağımlılığı
Teknoloji ve internetin bilinçli
olmayan, kontrolsüz bir şekilde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan,
davranışsal bağımlılıklar; oyun oynama bozukluğu, kumar oynama bozukluğu,
sosyal medyanın ve akıllı telefonun aşırı kullanımı gibi bağımlılık yapıcı alt
davranışlarla kendini gösteren bağımlılık türü teknoloji bağımlılığı olarak
tanımlanır. İnternet bağımlılığının nedenlerine bakıldığında sosyalleşme
gereksinimi önemli bir neden olarak görülebilir. Kişilerin gerçek kimliklerini
saklayarak kendilerini olduklarından farklı bir şekilde göstermeleri,
tanınmamanın verdiği rahatlıkla düşüncelerini açıkça paylaşabilmeleri, yüz yüze
iletişim yerine internet iletişimini daha kolay bulmaları sosyalleşme
ihtiyacını karşıladığından bireyler internete yönelmektedirler.
İnternet Bağımlılığı
Belirtileri
Davranışsal belirtiler, fiziksel ve
zihinsel belirtiler ve sosyal belirtiler olmak üzere üçe ayrılır. Davranışsal
Belirtiler: İnternette geçen sürenin giderek artması, amaçlandığından daha uzun
süreli internet kullanma, kullanımla ilgili yalan söyleme, internetle ilgili
aşırı zihinsel uğraş, interneti diğer problemlerden kaçmak için kullanma,
internet kullanımının sebep olduğu psikolojik, sosyal, fiziksel ve mesleki
problemlere rağmen kullanmada ısrar etme.
Fiziksel ve zihinsel belirtiler:
İnternet kullanımının azalmasıyla birlikte anksiyete, internetle ilgili obsesif
düşünceler ve hayallerde artış, internet kullanımını kontrol etmek veya
azaltmak için süregelen bir istek ve arzunun olmaması; durgunluk, uykusuzluk,
panik atak ve kızgınlık hâllerindeki artış; kan basıncı ve kalp dolaşım sistemi bozuklukları, stres,
konsantrasyon eksikliği; baş, mide ve kas ağrıları ile görme zayıflıkları.
Sosyal belirtiler: Önemli sosyal, mesleki
ve serbest zaman faaliyetlerinin internet kullanımı yüzünden bırakılması, iş
yerinde veya okulda azalan üretkenlikle birlikte yüksek gerilim ve rekabet
ortamı oluşması.
İnternet Bağımlılığının
Sonuçları
Bu tür rahatsızlığa sahip kişilerde
bedensel, sosyal ve psikolojik sonuçlar ortaya çıktığı görülebiliyor:
Bedensel sonuçlar: Aşırı teknoloji kullanımı çeşitli
bedensel şikâyetlere neden olabilir. Bazıları beslenmeyi o kadar ihmal ederler
ki ciddi bir şekilde zayıflarlar. Ancak büyük bir kısmı aşırı kiloludur. Sırt
ağrıları, baş ağrıları, göz şikâyetleri aşırı internet kullanımının diğer
sonuçlarıdır. Vücut hijyeni de sık sık ihmal edilen bir konu hâline gelir.
Sosyal Sonuçlar: Teknoloji bağımlılığı genellikle gerçek
dünyaya ait ilişkilerin azalması, hobi ve ilgi alanlarının ihmal edilmesiyle
başlar. Kişi giderek yalnızlaşır ve sonunda çevresinden tümüyle yalıtılmış hâle
gelir. Sanal dünyada ise sosyal ağda çok çeşitli ilişkileri vardır. Aşırı
internet kullanımına rağmen mağdurların birçoğu başlarda okulu, mesleği ya da
işi sürdürmeye çalışırlar. Ama bir süre sonra bunu başarmak mümkün olmaz.
Notlar kötüleşir, iş yerine aşırı yorgun gelirler, konsantre olamazlar.
Genellikle geç kalırlar, ev de ihmal edilir.
Psikolojik sonuçlar: Kendisine güvenmeyen kendisinden şüphe
eden bir kişiliğe sahiptirler. Başkalarıyla temas kurmada yaşanan kendine
güvensizlik zamanla giderek büyüyen bir korkaklığa dönüşür. Sık sık ortaya
çıkan başka bir olgu da depresyondur. Ayrıca değersizlik ve çaresizlik
duyguları da bu kişilerde baskındır.
Aşırı Teknoloji Kullanımına Karşı Aile
olarak Ne Yapmak Gerekir?
*** Çocukların nasıl bir insan olmasını
istiyorsanız ona o şekilde model olun.
*** Çocuklara karşı her zaman saygılı
olun.
*** Çocuklara sevginizi açıkça ve
koşulsuz olarak gösterin.
*** Çocuklarla birlikte oyun oynayın.
*** Çocuklarla birlikte kitap okuyun.
*** Çocukların yaşına uygun
sorumluluklar verin.
*** Çocukların mutlaka bir spor ya da sanat alanında uğraş edinmesini sağlayın.
*** Çocukların yaşam amacı edinmesine
yardım edin.
*** Sonuç değil süreç odaklı başarıyı
destekleyin.
*** Çocukların arkadaşlarını tanıyın.
Chibbaro, Ricks ve Lanier (2019) dijital
bağımlılıkların önlenmesinde okul psikolojik danışmanlarına/rehber öğretmenlere
yönelik aşağıdaki modeli önermişlerdir.
a) Profesyonel gelişim: İkinci basamakta
okul danışmanların konu ile ilgili yeni eğilimleri takip etmeleri ve
profesyonel olarak kendilerini bu alanda geliştirmeleri yer almaktadır.
b) Tüm okul çapında eğitim: Okul
psikolojik danışmanları dijital bağımlılıklarla ilgili tüm okul personelini
bilgilendirmeli, çeşitli eğitimler düzenlemelidir.
c) Aile ve toplum eğitimi: Aile ve
topluma yönelik atölye çalışmaları, seminer ve eğitimler bu modelin dördüncü
basamağını oluşturmaktadır.
ç) Öğrenci değerlendirmesi: Öğrencilerin
birçok test ve çeşitli araçlarla internet bağımlılığı açısından
değerlendirilmesini içerir.
d) Önleyici çalışmalar: Grup
danışmanlığı, bireysel danışma, sınıf rehberliği gibi etkinliklerle öğrencilere
yönelik dijital bağımlılıkta önleyici çalışmalar yapmayı içerir.
e) Kaynaklar: Okul psikolojik
danışmanları aileler ve topluma yönelik çeşitli kaynaklar hazırlayabilirler ya
da var olan kaynakları onlarla paylaşabilirler.
İnternet bağımlılığını önlemede okullara
ve öğretmenlere düşen bazı görevler vardır. Bunlar:
***Okullarda özellikle ilkokul
seviyesinde önleyici programlar uygulanabilir.
***Öğretmenler öğrencilerinin kişilik
özelliklerine odaklanmalılar.
*** Öğretmenlerin, öğrencilerin diğer
akranları ile ilişkilerini incelemeleri gerekir.
*** Özellikle öğrenci yalnız ve içine
kapanık ise sosyal medyada daha fazla vakit geçirebilir. Öğretmen öğrencilerini
yaratıcı ve keşfedici grup faaliyetlerine sevk etmelidir. Öğrenciler internette
ne kadar az vakit geçirirlerse bağımlılık geliştirmeleri o kadar azalır.
*** Öğrencilere internetin pozitif ve
negatif etkileri ile ilgili atölye çalışmaları düzenlenebilir. Seminer ve
atölye çalışmaları ailelere yönelik de tasarlanabilir.
***Benlik saygısı düşük çocukların
internet aktivitelerine daha fazla dâhil oldukları görülmektedir.
GÜVENLİ OKUL VE İLETİŞİM
*** Güvenli okul sadece fiziksel
güvenliğin sağlanmasıyla elde edilemeyen, sosyal ve psikolojik yönleri de göz
önünde bulundurmayı gerektiren durumdur.
*** Eğitimdeki etkili iletişim, güvenli
bir okul ortamı sağlanmasında bir ön koşul olarak karşımıza çıkmaktadır.
*** Okulların yönetilme biçimleri okul
iklimi üzerinde önemli bir belirleyici unsurdur. Okulda gerçekleşen iletişimin
ve koordinasyonun türünün ne tonda olacağı başta okul yöneticileri tarafından
şekillendirilmektedir. Kapsayıcı ve açık bir iletişim ile güvenlik ve benzeri
diğer önemli konularda öğrenciler, okul personeli ve ebeveynler arasında
ortaklaşa karar alım süreçleri sağlamak okul iklimi için elzemdir.
Güvenli Eğitim İletişimi
2019 yılında Millî Eğitim Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığının ortaklaşa yürüttüğü “Eğitim ve Güvenlik Projesinde"
güvenli eğitim iletişimi" kavramı geliştirilmiştir. Güvenli eğitim iletişimi,
zorunlu öğrenim çağındaki bireylerin eğitim hayatlarında karşılaşabilecekleri
güvenlik sorunları ile ilgili tüm paydaşlar arasında gerçekleşen iletişimsel
süreç ve becerileri kapsamaktadır.
Güvenli eğitim iletişiminin sağlandığı bir
ortamda herhangi bir sorunla karşılaşan çocuğun;
a. Öncelikle kendisinin veya bir
başkasının bir güvenlik sorunu veya eğitim süreçleri içerisinde yardım almasını
gerektiren herhangi bir sorun ile karşılaştığını kavrayabilmesi,
b. Sorunu; ailesi, öğretmenleri veya yetkili
diğer kurum personelleri ile doğru ve etkili biçimde paylaşabilmesi,
c. Paylaşımı sonunda bir yardım
alacağına dair beklentiye sahip olabilmesi,
ç. Kurduğu bu iletişim sonunda olumsuz
bir sonuç (ifşa edilme, hor görülme, dikkate alınmama, alay edilme, dışlanma
vb.) ile karşılaşmayacağına dair bir güvene sahip olabilmesi beklenmektedir
Güvenli eğitim iletişiminin
sağlanamadığı bir ortamda pozitif bir okul ikliminin de oluşması imkânsız hâle
gelmektedir.
Güvenli eğitim iletişimi çocuk odaklı
bir kavram olmakla birlikte sadece çocuklarla kurulan iletişimi değil aynı
zamanda tüm paydaşların birbirleri arasında kuracakları iletişimin güvenli
olmasını gerektirmektedir. Bu durum kurum yönetimi, eğitime ilişkin mevzuat,
fiziksel şartlar, öğrencilerin sosyoekonomik yapıları, okulun bulunduğu semtin
ve bölgenin özel konumu gibi pek çok unsuru göz önünde bulundurmayı ve bunlara
özgü stratejiler geliştirmeyi gerektirmektedir.
Bununla birlikte öğretmenlerin
öğrenciler ve diğer paydaşlar arasında kuracağı iletişim süreçlerinde
benimseyeceği kimi stratejiler güvenli eğitim iletişimi sağlamak için başlangıç
adımını sağlayacaktır. Bu stratejilerden bazılarını şunlardır:
*** Duruma uygun iletişim tonunu
belirlemek
*** Okulun iletişim planlarını bilmek ve
bu planların gerektirdiği sorumluluklar kapsamında hareket etmek
*** Problemler ortaya çıkmadan önce
iletişim kanallarının oluşturulması ve bunların açık tutulması --- İletişim
etkinliğine pozitif olarak başlamak
*** Aktif dinleme edimini uygulamak ve
iletişim sırasında karşıdaki kişi ile etkileşime girmek
*** Uzlaşılan noktaları vurgulamak ve
ödün vermeye rıza gösterebilmek
*** Gizliliğe saygı göstermek
*** Dedikodudan kaçınmak
*** Pozitif bir noktaya vurgu yaparak
iletişimi sonlandırmak
Güvenli eğitim iletişimi, güvenli
eğitime okulun fiziki ortamının dışındaki süreç ve kişileri de dâhil etmeyi
gerektirmektedir. UNICEF, eğitim güvenliği konusunda farklı tehditler
karşısında ebeveynler ile kurulacak iletişim türlerinde doğru tonun bulunmasına
özel bir vurgu yapmaktadır.
Okul güvenliğini sağlamada tüm
uygulayıcıların "çocuk merkezli" bir yaklaşımla gerekli iletişim
pratiklerinin gerçekleştirilmelidir.
YABANCILARIN EĞİTİMİ VE EĞİTİM
GÜVENLİĞİ
Okul güvenliği; en geniş kapsamıyla
ifade edilecek olursa öğrenciler, çalışanlar ve diğer paydaşlar olan veli ve
ziyaretçilerin okul ortamında ve yakın çevresinde güvende olmaları, kendilerini
fiziksel, psikolojik ve sosyal bakımdan özgür hissetmeleridir.
Okul güvenliği yalnızca okul ortamının
güvenliği ile sınırlı değildir. Okul güvenliğinin kapsamı ve boyutları; çocuğun
ya da diğer okul personelinin okula gitmek amacıyla evinden ayrıldığı andan
başlayarak tekrar evine gelinceye kadarki tüm aşamaları içerir.
Risk Alanları olarak;
1. Dış tehlikeler (Yetişkin veya
yaşıtlardan gelebilecek fiziksel veya psikolojik saldırı)
2. Mekânla ilgili tehlikeler (kaygan zeminler, havasız mekânlar, yetersiz oksijen, merdivenler, set zeminler, menteşeler)
3. Hijyenle ilgili tehlikeler (yeteri kadar temizlenmeyen
tuvaletler, kirli sınıflar)
4. Sağlıksız gıdalar
5. Akran Zorbalığı
6. Öğretmen-idareci şiddeti
7. Veli şiddeti
8. Sınav Kaygısı
9. Servis kazaları
10. Afetler (deprem, sel, yangın) gibi
faktörler sıralanabilir.
Okullarda Fiziksel, Psikolojik ve Sosyal
Güvenlik
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programına
göre; güvenlik, insanların bir toplumda nasıl yaşadıkları ve nefes aldıkları,
tercihlerini ne kadar özgürce uyguladıkları, pazara ve sosyal fırsatlara ne kadar
erişime sahip oldukları huzur ve barış içinde yaşamaları ile ilgilidir.
Eğitim kurumları yani okullar yabancı
uyruklu öğrencilerin karşılaştıkları sorunların farkında olmalı ve gerekli
desteği sağlamalıdır. Eğitimin başarılı olması için eğitimcinin çocuğunun
seviyesine inmesi gerekmektedir.
Yabancı öğrencilerin eğitimi söz konusu
olunca bazı sıkıntılar olacağından eğitimin amacı kapsayıcı olmak ve bütün
öğrencileri kapsamak, verilmesi gereken bilgi ve becerilerin bütün öğrencilere
ulaşılmasını sağlamaktır.
Yabancı öğrencilerin sınıftaki
durumlarını iyileştirmek ve onları bir şekilde motive etmek için farklı
alanlardaki becerilerini de kullanmak mümkündür. Bu bağlamda Gardner'in çoklu
zekâlar teorisinden (zihinsel, duygusal, sosyal, fiziksel, görsel, sanatsal,
müziksel ve kreatif zekâ) yararlanmak büyük fırsatlar sağlayacaktır.
21. yüzyılın eğitim vizyonu aşağıdaki
hedefleri kapsamaktadır:
1. Eğitim ile mantık çerçevesinde
düşünen, algılayan, empati sağlayan, objektif karar verebilen, motivasyonu
yüksek ve öz güvenle dünya coğrafyasında rekabet edebilecek gençleri topluma
kazandırmalıyız.
2. Risk, stres ve değişim ile ilgili
olarak nasıl hissettiğini ve bu konularda kendi kapasitesini fark edebilir.
3. Çok kültürlülük, işle ilgili
belirsizlikler ve örgütsel değişim ile baş etme konusunda sağlam biçimde
odaklanabilir.
4. Kontrol etme yerine iş birliği
yapmaya daha meyilli olabilir.
5. Kendi güçlü ve zayıf yönlerini tespit
edebilir.
21. yy. eğitim konseptindeki eğitimcinin
rolü ise şu şekilde sıralanabilir. (7C kuralı)
1.Care: Sorumluluk taşıma, değer verme,
sevgi ve şefkat,
2.Challenge: Yenilikçi-araştırmacı,
sınırları zorlayan,
3.Clarify: En zor konuyu da rahat
açıklayabilmeli, kreatif anlatma sanatı, anlaşıldığını kontrol etmeli,
4.Captivate: Cazip-ilginç yapmalı,
beğeni kazanılması,
5.Confer: Etkileşimli, herkese ilgi,
zaman tanımalı, söz hakkı tanımalı,
6.Consolidate: Konunun anlaşıldığından
emin olmalı kontrol edip ''geri dönüş'' sağlamak ''feedback'' vermeli, yardım
ve düzeltme,
7.Control: Verimli sınıf atmosferi: Rol
model, dengeli ve adil olmalı.
GÜVENLİ OKUL KAPSAMINDA SOSYAL
UYUM – ENTEGRASYON
Sosyal uyum, bireylerin ev sahibi toplumla
ilişki kurmak için geçirdiği değişimler olarak tanımlanmaktadır. Göçmenin
yerleşmiş olduğu yeni toplumda, gelmiş olduğu ülkede sahip olduğu kültürel
kimliğini koruyarak yeni toplumda sosyal ve kültürel bütün alanlarda katılımcı
olmasıdır.
Asimilasyon ise bireyin sahip olduğu
kimliğini bırakıp yalnızca yeni toplumun kültürel değerleriyle yaşamına devam
etmesi olarak ifade edilebilir.
Yabancı Öğrencilerin Uyum ve
Entegrasyonuna Engel Olan En Önemli Sebepler:
*** Dil Sorunu --- Sosyal bilgilerin eksikliği
***Psikolojik, sosyal ve fiziksel okul
güvenliği sorunu
*** Okulu Terk Etme
*** Yönetici ve Öğretmenlere Oryantasyon
Eğitimi
*** Meslek Eğitimi
*** Kültürel Ayrımcılık ve Asimilasyon
Endişesi
*** Maddi Yetersizlikler
*** Çocuk İşçiliği
Kültürel uyum, yabancı uyruklu
öğrencilerin ev sahibi ülkelerin kültürlerini öğrenmelerine, algılamalarına ve
anlamalarına yardımcı olan zengin uygulama ile deneyim süreçlerini ve
sonuçlarını içermektedir. Kültürel uyum; psikolojik uyum ve sosyokültürel uyum
olarak ikiye ayrılır.
Psikolojik uyum, stres ve başa çıkma
durumlarıyla ilgili iyi oluş ve memnuniyet ile ilgilidir.
Sosyokültürel uyum ise güncel yaşamdaki
sosyal beceriler ve öğrenme üzerine dayalıdır.
Eğitim kurumları psikolojik, fiziksel
sosyal açıdan öğrencilerin kendilerini güvende hissedeceği, kültürel uyum
sağlandığı sosyal uyum başarısının arttığı yerler olmalıdır.
Sosyal Uyum Sürecinde
Kültürün Önemi ve Güvenli Okul
Hofstede, kültürü "bir insan
grubunun üyelerini diğerinden ayıran zihnin kolektif olarak
programlanması" şeklinde tanımlamaktadır. Bu anlamda kültür, değerler
sistemlerini içerir ve değerler kültürün yapı taşları arasındadır. Hofstede'ye
göre bireyler içinde yaşadıkları kültürün değerleriyle kodlanırlar.
Hofstede, Kültürel Boyutlar Kuramıyla
farklı kültürleri altı farklı boyuttan inceleyerek kültürlerin örtüşen ve
birbirinden farklı taraflarını ortaya koymuştur.
Kültürel Boyutlar Kuramı'ndan hareket
ederek beşerî sorunların çözümlenmesi ancak ön yargının kalkması ve empati
oluşturmakla mümkün olabileceğinden, eğitimcileri kültürlerarası iletişim
alanında donanımlı kılarak okullarda sığınmacı çocuklara nasıl davranılması
gerektiği ile öğrenciler arasındaki etkileşim ve ebeveynlerle gerçekleştirilen
etkileşimin güvence altına alınması gerektiği söylenebilir.
Kimlik Oluşumu ve Altın
Üçgen
Bireyin kendini güvende hissedebilmesi
ve eğitimin "eğitim güvenliği" hedefine ulaşabilmesi için de
ebeveynlerin eğitime gerekli desteği vermelerinin sağlanması gerekmektedir.
Nitekim Altın Üçgen olarak nitelenen; aile, okul ve sosyal çevre üçlüsü
arasındaki sağlıklı iletişimin eğitim süresince gerçekleşmesi gerekmektedir.
"Altın Üçgen" dışında çocuğun
kimliğinin oluşumunda son yıllarda gittikçe önemi artan yeni faktör ise sanal
dünyadır. Çocuğun internet aracılığıyla erişim sağladığı sanal pencere, hiçbir
engele takılmaksızın çocuğun kimlik oluşumunu etkileyebilecek güçtedir.
OYUN BAĞIMLILIĞI
Oyun Bağımlılığını
Tanımlama
Genel olarak
oyun bağımlılığı öğrencilerin düzensiz bir öğrenme alışkanlığından
kaynaklanmaktadır. Güncel (sanal) oyunların etkileri yalnızlık (soyutlama),
duygu bozuklukları, daha fazla enerji gereksinimi ve uyarıcı maddeleri kullanma
gibi sonuçları doğurmaktadır.
Çocukların ve
gençlerin oyun oynaması ve oyun bağımlılığını tanımlamak ve sınırlarını
belirlemek zor görülmektedir. Çünkü her bir oyunun formatı ve süreci farklılık
göstermektedir.
Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) 2018 yılında gençlerin sanal oyun bağımlılığını davranış bozukluğu
olarak tanımlayarak belirtilerini göstermede üç ölçüt belirlemiştir.
Bireylerin;
1. Oyun oynama
isteğini kontrol altına alamaması,
2. Oyun
oynamanın diğer tüm aktivitelerden daha önemli ve öncelikli olduğu duygusuna
sahip olması,
3. Oyun oynama
isteğinin, ders çalışmalarını aksatmasına, sosyal ilişkilerin zayıflamasına ve
tüm faaliyetlerden uzaklaşmasına rağmen, artarak devam etmesidir.
Diğer yandan
Amerika Psikoloji Derneği (APA) bir bireye oyun bağımlısı teşhisi konulması
için dokuz ölçütten en az beşinin bir yıl içinde göstermesi gerektiğini
belirtmiştir. Bunlar;
1. Oyun
oynamanın her şeyden önce gelmesi,
2. Oyun
oynamadığı zaman gergin ve asabi davranışlar göstermesi,
3. Oyuna daha
fazla zaman ayırma eğilimi içinde olması,
4. Daha önce
sevdiği ve katıldığı aktivitelerle ilgilenmemeye başlaması ve aktivitelerden
uzaklaşması,
5. Oyunda
harcadığı zamana ilişkin aileye yanlış bilgi vermesi,
6. Akademik
çalışmalarına daha az zaman ayırmaya başlaması,
7. Oyun
oynamayı, kaygı, suçluluk gibi olumsuz duygulardan kaçış olarak görmesi,
8. Oyun oynama
sıklığını, zamanını ve süresini kontrol edememesi,
9. Psikolojik
problemler yaşamaya başlamasına rağmen oyun oynamayı azaltma veya kısıtlama
eğilimi göstermemesidir.
Oyunlara
bağlanma süreci ve bağımlılığın oluşma aşamaları şunlardır:
1. Başlama
isteği: Oyun, oynamaya yeni başlayan bireylerin meraklarını uyandırarak oyunun
içine alma ve oyunun bir parçası olma,
2. İlginin
artması: Oyuna başlayan bireylerin günlük yaşamlarında ve davranışlarında
farklılaşmaların başlaması. Örneğin, harcama alışkanlıklarında ve zamanı
kullanma davranışlarında farklılaşmaların olması,
3.
Düşüncelerinde oyunun öncelikli bir yere sahip olması: Oyunun bireyin yaşamının
merkezine 4 yerleşmesi sonucu daha önce zevk aldığı etkinliklerden uzaklaşmaya
başlaması,
4. Oyun
bağımlılığının oluşması: Bireyin zamanının büyük bir kısmını ve enerjisini
oyuna ayırarak sorumlu olduğu görevlerini aksatması veya ihmal etmeye
başlaması. (Bu bağlamda bireyin beslenme ve uyku alışkanlıklarında bozukluklar
görülmektedir. Diğer yandan sosyal yaşamındaki ilişkiler de olumsuz etkilenerek
ailesinden ve arkadaşlarından uzaklaşmaya başlar.)
Oyun
Bağımlılığının Etkileri
Oyun Bağımlılığı
bireyleri ekonomik, sosyal, bedensel (sağlık) ve duygusal olarak olumsuz
etkilemektedir. Hatta oyun bağımlılığı diğer bağımlılıklara ve istenmeyen
alışkanlıklara da neden olmasından dolayı bireyin yaşamında önemli risklere ve
travmalara yol açmaktadır.
Oyun
Bağımlılığını Önleyici tedbirler
*** Oyun oynama
süresi sınırlandırılmalıdır.
*** Oyun oynama
etkinliğini alışkanlık ve rutin davranışa dönüştürecek sıklıkla yapmamaya
dikkat edilmelidir.
*** Geceleri
oynanan oyunlardan hemen sonra yatmak yerine oynama ve yatma zamanı arasında
belli bir süre bırakılmalıdır.
*** Tatile
giderken veya seyahat esnasında oyun konsollarını mümkünse yanına almama,
telefon ve bilgisayarlardaki oyunlara az takılmaya dikkat edilmelidir.
*** Oyuna
harcanan zamanın farkında olunmalıdır.
*** Oyun
bağımlılığının başladığına işaret eden belirtiler fark edildiğinde oyun oynama
zamanı bilinçli bir şekilde azaltılmalı veya uzmanlardan destek alma yolları
aranmalıdır.
*** Spor ve
fiziksel etkinliklere katılmayı veya yapmayı teşvik edilmeli veya
desteklenmelidir.
*** Çocuklarla
konuşarak onların neden oyun oynamak istedikleri ve hangi oyunlardan zevk aldıkları
hakkında bilgi edinilmelidir.
*** Çocukları
oyundan uzaklaştırmak için aile içi ortak etkinlikler düzenlenmelidir.
*** Oyun oynayan
çocuğa oyundan ayrılması için belli bir süre tanınmalıdır.
GÜVENLİ
OKUL: OKULLARDA SOSYAL DUYGUSAL ÖĞRENME BECERİLERİNİN DESTEKLENMESİ
Okulda şiddet
bir okulun eğitim misyonunu veya okulun saygı iklimini ihlal eden her türlü
davranışlardır. Küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve bunların öğrenciler ve
yetişkinler için erişilebilirliği, okul ortamında ya da çevrim içi ortamlarda
şiddet davranışlarının artışına etki etmiştir.
Şiddet
İçin Risk faktörleri
Okullarda
şiddeti önlemenin en önemli ve ilk basamaklarından biri risk faktörlerini
belirlemeye yönelik çalışmalardır; bu faktörler bilindiğinde bir kişi için ya
da okul temelli önleme çalışmaları planlanabilir.
Risk
faktörlerinin beş önemli yönü bulunmaktadır.
1. Risk
faktörleri eklemeli olma eğilimindedir ne kadar fazla risk faktörü varsa şiddet
riski o kadar yüksek olur.
2. Risk
faktörleri, birey, aile, akran grubu, okul ve mahalle seviyeleri dâhil olmak
üzere birden fazla düzeyde ortaya çıkmaktadır.
3. Farklı risk
faktörleri yaşamın farklı noktalarına ilişkindir; aile düzeyindeki faktörler
küçük çocuklar için daha büyük bir rol oynar ve akran grubu ve mahalle
faktörleri daha büyük çocuklar için daha büyük bir rol oynar.
4. Bazı risk
faktörleri, belirli şiddet içeren davranış türlerine özgüdür (Örneğin, cinsel
şiddet için risk faktörleri, siber zorbalık için olanlardan oldukça farklı
olabilir.).
5. Risk
faktörlerine maruz kalmanın derecesinin sonuçlar üzerinde önemli etkisi
bulunmaktadır (Örneğin, aşırı ve kronik çocuk istismarının etkisi ara sıra
yaşanan ihmale göre daha düşüktür). Genel olarak değerlendirildiğinde; bireysel
özellikler, aile içi şiddet; tutarsız, gevşek ve sert disiplin uygulamaları;
antisosyal akranlarla ilişki; bilgisayar oyunları ve okula karşı olumsuz
tutumlar şiddet için önemli risk faktörleri olarak görülmektedir.
Şiddetin
türleri ve Özellikleri
*** Doğrudan
şiddet; zarar vermek amacı taşıyan bir kişiyle doğrudan karşı karşıya gelme
davranışlarıdır. Dövmek, tehdit etmek, hakaret etmek, itmek doğrudan şiddete
girer.
*** Dolaylı/ilişkisel şiddet; sosyal ret, sosyal dışlama, dedikodu yapmak gibi
davranışları içerir.
İşlevleri
açısından şiddet:
*** Tepkisel
şiddet, kışkırtmaya cevap niteliğinde olan savunmacı davranışlardır.
Başkalarının davranışlarına düşmanca bir biçimde hamlede bulunma eğiliminde
olan şiddetin bu türü; kendini kontrol etme ve dürtüsellik ile ilişkilidir.
Ayrıca tepkisel şiddet, sosyal ilişkilerle baş etme sorunlarıyla da
ilişkilidir.
*** Planlı
şiddette ise fayda beklentisi vardır. Kasıtlı bir biçimde yapılır ve dış
pekiştireçler ile kontrol edilmektedir. Planlı şiddet; yüksek düzeyde liderlik
ve sosyal yeterlik becerileriyle ilişkilidir. Aynı zamanda suç içeren ve
anti sosyal davranışlarla da ilişkilidir.
Şiddetin
Ruh Sağlığı İçin Sonuçları
Yaşamın erken
dönemlerinde şiddet uygulayanların ve şiddet mağdurlarının sonraki yıllarda
şiddet davranışlarında artma eğilimi görülmektedir. Şiddet davranışı gösteren
çocukların yetişkinlik zamanlarında suç ve şiddete meyilli olma, riskli
davranışlar gösterme, madde kullanımı gibi olumsuz anlamda yaşantılar geçirme
ihtimalleri yüksek olmaktadır. Başka çalışmalarda şiddet olaylarına maruz
kalanlarda öz saygıda azalma, psikolojik travmada artış, okuldan kaçma gibi
davranışlarda artış olduğu bildirilmektedir.
Ülkemizde
yapılan çalışmalarda öğrenciler arasındaki bir şiddet türü olarak zorbalık
davranışlarının dağılımı şu şekilde olmaktadır: %30 oranında lakap takma, %24
oranında söylenti yayma, %17 oranında göz ardı etme, gruba katılmasına izin
vermeme ve gruptan atma, %14 oranında vurma veya itme davranışı. 6. sınıftan
10. sınıfa devam eden öğrencilerin %20 oranında fiziksel, %50 oranında sözel,
%13 ise siber zorbalığa maruz kaldıkları görülmektedir.
Bir şiddet türü
olarak zorbalığa maruz kalmış çocukların ruhsal açıdan incelendiği ülkemizdeki
araştırmalar, bu çocukların düşük özsaygı, stres, depresyon, kaygı, intihar
eğilimi, travma sonrası stres bozukluğu, okul korkusu, okuldan kaçma, öfke ve
şiddet eğiliminde artış gibi olumsuz sonuçlar yaşadıklarını göstermektedir.
Öğrenciler
arasında şiddeti veya riskli davranışları azaltmak için geleneksel olarak
kullanılan yöntemler daha çok disiplin ve cezalandırmaya yönelik önlemlere
odaklanmıştır. Araştırmalar bu uygulamaların okul güvenliğini artırma üzerinde
çok az etkili olduğunu hatta sorunu bazen daha da büyüttüğünü göstermektedir.
Bunu göz önünde
bulundurarak okullarda şiddetin azalması ve güvenli okul ortamının sağlanmasına
yönelik okul temelli önleme programlarının önemi son yıllarda daha çok
vurgulanmaya başlanmıştır. Bunlar arasında, okul temelli olarak uygulanan
Sosyal Duygusal Öğrenme (SDÖ) Programı önemli bir yer tutmaktadır.
Şiddeti
Önleme ve Güvenli Okul
Şiddeti önleme
programları genel anlamda öğrencilerin duygusal ve sosyal becerilerini
desteklemeye odaklanmaktadır. Bu tür programlar genellikle yapılandırılmış ve
müfredatın içine yedirilmiş ve sınıf temellidir. Bu programlar,
öğretmen-öğrenci bağını ve okul ortamında akranlarla sağlıklı etkileşimi
güçlendirmeyi de içermektedir.
Okul temelli SDÖ
programları, "çocuğun bütünsel gelişimi" ile ilgilenen eğitime daha
bütünsel bir yaklaşım olarak görülmektedir.
SDÖ programları
doğrudan okullarda şiddeti ve davranış sorunlarını azaltma potansiyeline
sahiptir. SDÖ için, beş temel sosyal ve duygusal beceri kategorisi
belirlenmiştir.
*** Öz-farkındalık:
Kişinin duygularını, ilgi alanlarını, değerlerini ve güçlü
yanlarını/yeteneklerini doğru bir şekilde değerlendirme ve sağlam temellere
dayanan bir öz güven duygusunu sürdürme becerisi.
*** Öz-yönetim:
Stresle başa çıkmak, dürtüleri kontrol etmek ve engellerin üstesinden gelmek
için sebat etmek için kişinin duygularını düzenleme kapasitesi; kişisel ve
akademik hedefler belirlemek ve daha sonra bu hedeflere ulaşma yolunda ilerleme
becerisi; duyguları yapıcı bir şekilde ifade etme becerisi.
*** Sosyal
farkındalık: Başkalarının bakış açısını almak ve onlarla empati kurma becerisi;
bireysel ve grup benzerliklerini ve farklılıklarını tanıma ve takdir etme
becerisi; toplumsal davranış standartlarını anlama ve uyma becerisi; aile, okul
ve toplum kaynaklarını tanıma ve kullanma becerisi.
*** İlişki
becerileri: İşbirliğine dayalı sağlıklı ilişkiler kurma ve sürdürme becerisi;
uygunsuz sosyal baskıya direnme becerisi; kişiler arası çatışmayı önleme,
yönetme ve çözme becerisi; gerektiğinde yardım isteme becerisi.
*** Sorumlu karar
verme: Etik standartlar, güvenlik endişeleri, uygun davranış standartları,
başkalarına saygı ve çeşitli eylemlerin olası sonuçları dikkate alınarak karar
alabilme becerisi; karar verme becerilerini akademik ve sosyal durumlara
uygulama becerisi; kişinin okulunun ve toplumun refahına katkıda bulunma
becerisi.
ŞİDDETİN
ÖNLENMESİ: OKULLARDA BARIŞYAPICILIK/ARABULUCULUK UYGULAMALARI
Okullarda
öğrenci-öğrenci anlaşmazlıklarının yapıcı barışçıl çözümünü sağlamak için
kullanılabilecek 5 yöntemlerden biri "Barış yapıcılık (Arabuluculuk)
Uygulamaları" dır. barış yapıcılık/arabuluculuk programlarının iki temel
amacı vardır.
Birinci amaç,
öğrencilerin okullarda güvenliğinin sağlanması;
İkinci amaç ise
öğrencilerin yapıcı-barışçıl anlaşmazlık çözüm becerilerinin kullanıldığı bir
ortamda sosyalleşmelerini ve gelişmelerini sağlamaktır.
*** Barışyapıcılık/arabuluculuk,
sorun yaşayan iki ya da daha fazla kişinin üçüncü bir nötr kişinin yardımıyla
sorunu çözmek amacıyla bir araya geldikleri bir süreci içermektedir.
*** Barışyapıcılar,
tarafların yaşadığı sorunu çözmeye çalışmamaktadırlar. Bunun yerine, onlar
tarafların sorunlarını çözmelerinde sadece süreci kolaylaştırmaktadırlar.
*** Barışyapıcının,
taraflar üzerinde bir gücü ya da otoritesi bulunmamaktadır.
*** Barışyapıcı ve
taraflar arasındaki ilişki eşitliğe dayanmaktadır.
*** Barışyapıcılık,
tarafların sorunlarını çözüme kavuşturmak için gönüllü olarak bir araya
geldikleri ancak çözüm noktasında kontrolü ellerinde tuttukları bir süreçtir.
*** Barışyapıcılık,
tarafların sorunlarını çözmelerinde gizli bir süreç sağlamaktadır. Bu süreç
sayesinde, taraflar anlaşmazlıklarını daha fazla büyümeden, daha fazla
karmaşıklaşmadan ve üçüncü kişiler olaya dâhil olmadan kendi aralarında çözüme
kavuşturabilmektedirler.
*** Görüşmeler
esnasında barışyapıcılar herhangi bir tarafı tutmamakta ya da suçlamamaktadırlar.
*** Barışyapıcıların
görevi bu süreçte her iki tarafı da iyi bir biçimde dinlemek ve onların kendi
sorunlarına kendi çözümlerini geliştirmelerinde onlara yardımcı olmaktır.
*** Barışyapıcılık,
bireylere anlaşmazlık yaşadıkları kişiyle şiddetin olmadığı bir ortamda
yüzleşebilmeleri fırsatını sunmaktadır.
*** Adli makamlara,
öğrenci davranışları değerlendirme kuruluna ya da okul disiplin kuruluna
yansıması gereken olaylar hariç olmak üzere öğrenciler arasında yaşanan tüm
kişiler arası sorunlar (örneğin, alay etme, lakap takma, dedikodu etme vb.)
barışyapıcılıkta ele alınabilmektedir.
*** Barışyapıcılığa
anlaşmazlık yaşayan tarafların kendileri başvurabileceği gibi öğretmenler ve
okul yöneticileri de tarafları barışyapıcılığa yönlendirebilmektedirler.
Barışyapıcılık,
dört aşamadan oluşan bir süreçtir.
- Birinci aşama, kavganın sonlanması ve tarafların sakinleşmesidir.
- İkinci aşama, tarafların barışyapıcılık desteği almaya karar vermeleridir.
- Üçüncü aşama, müzakere basamaklarının kolaylaştırılmasıdır.
- Dördüncü aşama, anlaşmanın imzalanmasıdır. Barışyapıcılar imzalanan bu anlaşma formunu Rehberlik Servisi içerisinde kilitli bir dolap içerisinde tutulan "Barışyapıcılık Görüşmeleri Kayıt Dosyası"na koyarlar.
Barışyapıcı
öğrenciler, tarafların yaşadığı anlaşmazlığı ele alırken aşağıdaki işlem
basamaklarını takip ederler:
1. Taraflar
yaşadıkları sorunu nedenleriyle birlikte açıklarlar,
2. Taraflar
yaşadıkları duyguları nedenleriyle birlikte açıklarlar,
3. Taraflar
birbirlerinin bakış açısını anladıklarını gösterirler,
4. Taraflar
isteklerini nedenleriyle birlikte açıklarlar,
5. Taraflar
çözüm seçenekleri üretirler,
6. Taraflar
ürettikleri çözüm seçenekleri arasından en adil, yapıcı ve barışçıl çözüm
seçeneği üzerinde anlaşırlar.
BARIŞYAPICILIK/ARABULUCULUK
UYGULAMA BASAMAKLARI
1. ADIM: Okul
Yöneticilerini Bilgilendirmek, Onları İkna Etmek, Onların Desteğini Almak ve
Güvenini Kazanmak Önleyici ve gelişimsel rehberlik kapsamında çalıştıkları
kurumlarda barışyapıcılık programını uygulamak isteyen eğitimciler için en önemli
unsur öncelikle bu çalışmanın önemi ve öğrencilere, okula, ailelere ve topluma
sağlayacağı katkılar hakkında okul yöneticilerini bilgilendirmek, onların
desteklerini ve güvenlerini kazanmaktır.
2. ADIM: Çevre
Kurum ve Kuruluşlarla İş Birliğinin Sağlanması Çevre kurum ve kuruluşlar (ör.
Millî Eğitim Müdürlükleri, RAM'lar) ziyaret edilerek okulda başlatılması
planlanan barışyapıcılık programı hakkında kurum yöneticilerine bilgiler
verilebilir, onların desteklerinden yararlanılabilir ve kurumlar arası iş
birliği sağlanabilir.
3. ADIM: Her Bir
Öğretmenin Desteğinin Kazanılması
4. ADIM:
Kullanılacak Eğitim Programının Belirlenmesi, Revize Edilmesi ya da
Geliştirilmesi
5. ADIM:
Uygulayıcıların Maddi İhtiyaçların Nasıl Giderileceği Konusunda Okul Yöneticileriyle
Görüşmeleri ve Bütçe Planlamaları Yapmaları Barışyapıcı öğrencilerin eğitimine
başlanmadan önce barışyapıcılık görüşme odasının hazırlıklarının da yapılması
gerekmektedir. Böyle bir odanın hazır hâle getirilmesi, eğitimde kullanılacak
malzemelerin satın alınması, program sonrasında gerçekleştirilecek törende
barışyapıcı öğrencilere verilmek üzere rozetlerin bastırılması vb. harcama
kalemleri için bütçe planlaması yapılması gerekmektedir.
6. ADIM:
Barışyapıcı Öğrencilerin Seçimi ve Eğitimlerin Ne Zaman Gerçekleştirileceğinin
Belirlenmesi Barışyapıcı olarak eğitilecek öğrencilerin belirlenmesinde, (i)
öğrenci görüşleri ve (ii) öğrenci görüşleri sonucunda isimleri belirlenen
barışyapıcıların eğitime katılmak için gönüllü olmaları dikkate alınmalıdır. Bununla
birlikte, barışyapıcı öğrencilerin eğitiminin ne zaman ve nerede
gerçekleştirileceğinin de planlanması gerekmektedir.
7. ADIM: Eğitim
Programının Uygulanmasının Ardından Bu Eğitime Katılan Öğrenciler İçin Geniş
Katılımlı Bir Rozet Takma Töreni Düzenlenmesi Bu törende, barışyapıcı
öğrencilere barışyapıcılık yemini yaptırılabilir ve öğrencilere barışyapıcı
rozetleri takılabilir.
8. ADIM: Okulda
Arabuluculuk Uygulamaları Başlatılmadan Önce Tüm Şubelerde Tanıtım Yapılması
9. ADIM:
Barışyapıcılık Sürecinin Yürütülmesi Okul genelinde tanıtım, bilgilendirme ve
farkındalık etkinliklerinin gerçekleştirilmesinin ardından okulda
barışyapıcılık süreci başlatılmalıdır. Bu kapsamda, barışyapıcılarla iki
haftada bir dönüşümlü olarak hatırlatma etkinlikleri işlenebilir ve
barışyapıcılık gerçekleştiren öğrencilere bire bir süpervizyon verilebilir.
10. ADIM:
Projenin Etkililiğinin Değerlendirilmesi Okullarda önleyici ve gelişimsel
rehberlik çalışmaları kapsamında yürütülen barışyapıcılık programının amacına
ulaşıp ulaşmadığını, etkililiğini ve sürdürülebilirliğini tespit etmek için hem
uygulama sürecinde hem de uygulama tamamlandıktan sonra sistematik ve bilimsel
değerlendirmeler yapılabilir.
ZOR
KİŞİLİKLERLE İLETİŞİM
1.
Zor İnsanın Tanımı ve Davranışları
Aynı ortamda
bulunulduğunda kişide öfke, huzursuzluk, korku, endişe, sıkıntı gibi duygular
yaşatan; dinleme, anlama, anlaşma ve uzlaşma konusunda bilgi ve beceri
eksikliğinden kaynaklanan sıkıntıların ortaya çıkmasına sebep olan insanlara
zor insan denir.
Bir insanın
gözlenebilir "anlama ve anlaşılma çabası" onun zor insan olup
olmadığının önemli bir göstergesidir. Anlama ve anlaşılma çabasının temelinde
de "dinleme becerisi" yer alır. Diğer bir ifade ile "dinleme
becerisi" ne bakılarak bir kişi hakkında önemli ipuçları elde edilebilir.
2.
Zor Kişilik Nasıl Ortaya Çıkar ve
Gelişir
İletişim;
kaynaktan, alıcıya bir kanal kullanılarak mesajın iletilmesi ve alıcıdan da
kaynağa geri bildirim verilmesi şeklinde işleyen iki yönlü bir süreçtir.
Sağlıklı iletişimin ön koşulu; kendini (ihtiyaç, duygu) iyi tanımak ve
mesajları doğru kanalı kullanarak açık ve anlaşılır şekilde vermektir.
İletişimde geri bildirimin de yeri ve önemi çok büyüktür. Mesajdan ne anlaşıldı
ve ne kadar anlaşıldı; karşı tarafın mesaj sonrası duygu ve düşünceleri ancak
geri bildirim sayesinde ortaya çıkar ve sağlıklı iletişim bu şekilde sürer.
Bağlanma Kuramı:
Bir insanın çocukluğunda özellikle ebeveynleri ile oluşturdukları iletişim
tarzı ileri yaşlarda başka insanlarla iletişim kurarken aynı şekilde kullanılır.
Ebeveynlerine güvensiz bağlanma, yetişkin yaşamda da diğer insanları güvenilmez
bulma şeklinde devam eder. Ya da kaygılı bağlanmanın sonucu da yetişkinlik
yaşamındaki ilişkilerinde benzer sonuçla ortaya çıkarır.
Genelde, zor
insanlar kötü niyetli değildir. Hayatlarını kendilerini korumak üzere kurmaya
çalışırlar çünkü "Dünya adaletsizdir ve onlar kurbandır!".
Zihinlerinde bir karmaşa vardır, bu da onları hayatta gerçekten yapmak
istediklerinden alıkoyar. Dünya görüşlerini destekleyecek sürekli bir kanıt
arayışı içindedirler. Bu nedenle zor durumlara başvururlar.
3.
Zor İnsan Tanımına Giren Kişilerin
Kategorileri
Zor kişilikleri
çeşitli kriterlere göre gruplamak mümkündür. Özellikle kurumsal yapı içinde
değerlendirildiklerinde üç grup insanla karşılaşırız. Bunlar; İnaktif, Reaktif
ve Proaktif olarak isimlendirilir.
İnaktif
kişiliğin en belirleyici özelliği aşırı uyum davranışı sergilemeleridir.
"Evet efendim! " olarak da isimlendirilen bu davranış ve iletişim
tarzını sergileyen kişiler kendi görüş ve düşüncelerini ortaya koyamazlar.
Özellikle otorite olarak gördükleri kişilerin her türlü düşünce, görüş ve
önerilerine derhal ve sorgusuz katılırlar. "Yatan mutlular" olarak da
tanımlanan bu kişiler kendi yaşamlarına veya kurumsal işleyişe olumlu bir katkıda
bulunmazlar.
Reaktif
kişiliğin en önemli özelliği ise hemen her görüş, düşünce veya öneriye spontane
karşı çıkmaları, muhalefet etmeleridir. Ortaya atılan görüş ve öneriyi
sorgulamazlar, üzerinde düşünmezler ve sadece karşı çıkarlar. Karşı çıktıkları
veya muhalefet ettikleri duruma ilişkin bir öneri veya karşı görüş
bildirmezler. "Karşı çıkmak için karşı çıkma" bir yaşam biçimi olarak
yerleşmiştir. Üç-altı yaş çocuğunda gözlenen ve o yaş grubu için normal hatta
sağlıklı kabul edilebilecek "inatçılık" davranışını aşamamış ve o
gelişim düzeyinin sorun çözme ve varlığını kanıtlama yöntemine takılı kalmış
bireylerdir. Bu kişiler de içinde bulundukları kurum için bir artı değer
yaratamazlar.
Proaktif insan
ise en sağlıklı davranış ve sorun çözme yöntemine sahiptir. Proaktif kişi hem
sorgular hem çözüm önerir. Diğer bir ifade ile içinde bulunduğu durumu ya da
sorunu sorgulamakla kalmaz sorgu ve eleştirisinin sonuna bir çözüm önerisi
ekler. Yapıcı, uzlaşmacı ve amaca yöneliktir.
Diğer bir
sınıflamayı insanların "sorunlar karşısındaki duruşu" bakımından
yapabiliriz. Bir sorunla karşılaşıldığında insanların soruna karşı takındıkları
tavır da birbirinden farklı olmaktadır. Bu kriter açısından da üç grup kişilik
karşımıza çıkmaktadır: Sağlıklı insan, Normal insan, Sağlıksız insan.
Sağlıklı
insanlar sorunların farkındadır. Sorunu çözmek için gözlenebilir çabalar
sergiler. Bu çabaları amaca yönelik, uzlaşmacı ve yapıcıdır.
Normal insanlar
sorunların farkındadır. Ancak o sorunları çözmek için bir çaba harcamaz,
sorunlarla birlikte yaşamayı seçer.
Sağlıksız
insanlar bir sorunla karşılaştıklarında başka insanları veya başka durumları
suçlamayı alışkanlık hâline getirmişlerdir. Parmakları her zaman birilerini ve
bir şeyleri gösterir. Bu tür insanların ise en belirleyici özelliği "neden
bulma" ve "yansıtma" savunma mekanizmalarını sıklıkla
kullanmalarıdır.
Zor kişilikler,
yaşam enerjilerini nasıl harcadıklarına bakılarak da tanınabilir ve
gruplandırılabilirler. Yaşam enerjisi her türlü etkinlik, sorun çözme,
üretkenlik ve mutluluğumuz üzerinde etkili olan içsel bir güç olarak
tanımlanabilir. Genellikle üç ayrı enerji kaynağının birleşiminden ortaya çıkan
bu enerji yaşam doyumumuz üzerinde de belirleyicidir. Bu üç enerji kaynağımızın
biri "fiziksel enerji", diğeri "zihinsel enerji" ve
üçüncüsü de "duygusal enerjidir".
Fiziksel enerji:
Beden sağlığımız, beslenmemiz, uyku düzenimiz gibi yaşam alışkanlıklarımız
tarafından belirlenir.
Zihinsel enerji:
Düşünme, okuma, problem çözme gibi etkinliklerin hayatımızda yer alması
zihinsel enerjimizi artırır, geliştir.
Duygusal Enerji:
Kendimizin sahip olduğu düşünceler ve kendimize kendimizin biçtiği değerdir.
Zor kişilikler
genellikle yaşam enerjilerini ziyan eden, boş yere harcayan insanlardır.
4.
Zor İnsanlarla Birlikte Yaşamak ve
Çalışmak Konusunda Yöntem ve Öneriler
Bir insanın
geliştirebileceği en değerli beceri "iletişim becerisi" dir.
Zor kişiliklere
verilmesi gereken mesaj; dolaysız, hemen, açık bir şekilde, dürüstlükle ve
karşıdakini incitmeden iletilmelidir.
Zor insanlarla
iletişimi büyük ölçüde imkânsız kılan veya sorunu daha da ağırlaştıran tutumlar
ise şöyle özetlenebilir:
*** Aynen
karşılık verme,
*** Problemi ele
almak yerine savunmaya geçme,
*** Söylenenlerin ne anlama geldiğini dikkate almama,
*** Ürkme ve
şaşırma,
*** Tepkisiz
kalma (öfkeden dili tutulma)
*** O anda bir
şey düşünememe
Zor kişiliklerle
araya mesafe koymada uygulayabileceğiniz yöntemler şöyle özetlenebilir:
Kırık plak: Zor
kişinize kendisini duyduğunuzu belirtip bu kırık plak cümlesini üst üste
tekrarlayın. Örneğin: "Söylediklerini duydum ve bugün konuşacak durumda
değilim." - "Şimdi işe gitmem gerekiyor." - " Kızgın
görünüyorsun ve ben şimdi tartışmak istemiyorum."
Konunun içeriğini
bırakıp ilişkiyi tanımlama: Zor kişiniz alışılmış davranışları sergilemeye
başladığında söylediklerine aldırmayıp yaptığına işaret etmek. Örneğin:
"Konuşmayı bu şekilde sürdürürsek nereye gideceğimize karar
veremeyeceğiz." - "Eski sorunları bir kenara bırakırsak işi daha iyi
planlayabiliriz." "Birbirimize bağırıp çağırdığımız sürece sorunu
çözemeyiz."
Ortam
değişinceye kadar konuşmaya ara verme: Karşıdaki kişinin öfkesinin, dırdırının
ya da suskunluğunun nedenini tümüyle göz ardı edip konuşmayı ertelemek.
Örneğin: "Gördüğüm kadarıyla şu anda çok öfkelisin. En iyisi bu konuyu
öğleden sonra ele alalım." - "Şu anda kendini iyi hissetmediğinin
farkındayım. Daha sonra konuşalım."
Kendinden emin
erteleme: Zor kişinize göstereceğiniz tepkiyi sizin daha sakin ve kafanızın
daha duru olduğu bir zamana bırakmak. Örneğin: "Şu anda bu konuyu
konuşmaya hazır değilim." - "İlginç bir fikir; bana düşünmem için
izin vermeni istiyorum."
Sislendirme:
Karşınızdaki kişinin isteğini ve görüşlerini kendi sözlerinizle kısaca
özetlemek(böylece onu dinlediğinizi ve anladığınızı göstermiş olursunuz) ve
kendi düşündüğünüz şekilde tutum almak. (Bu yöntem kırık plak cümlesi
yönteminin biraz daha hafifletilmiş şeklidir. Örneğin: "Bu konunun sizin
için çok önemli olduğunu anlıyorum. Maalesef şimdi işe gitmek zorundayım."
- "Şikâyetlerini dinledim ve bunları daha sonra görüşmek istiyorum."
- "İşaret ettiğin olumsuzlukları anlıyorum; artık olumlu noktalara
bakmamız gerektiğini düşünüyorum."
Zor kişilikler karşısında
takınılması gereken tutum ve sergilenmesi gereken davranışlar:
1. Saldırgan
Kişilikler: Biraz boşalmalarına izin verin. Kibar davranmaya kalkışmayın.
Adlarıyla hitap etmek gibi bir yöntemle dikkatlerini çekin. Oturtmaya çalışın (Oturan
kişi daha az saldırgan olur.). Göz teması kurun. Düşündüklerinizi etkili ve
kendinizden emin bir biçimde ifade edin. Söylediklerini tartışmayın, sözlerini
kesmeyin. Dostça davranmaya hazır olun.
2. Sürekli
Yakınanlar: Kendinizi sorumluymuş gibi hissetseniz de sabrınız taşsa da
dinleyin. Söylediklerini başka sözcüklerle ve kısa cümlelerle kendisine
tekrarlayarak esas söylemek istediklerini saptamaya çalışın. Görüşlerini o an
makul bulsanız bile, sakın söylediklerini onaylamayın ya da kendisinden özür
dilemeyin. "Suçlama-savunma-karşı suçlama" kısır döngüsüne düşmeyin.
Yorum yapmadan olguları belirtin. Özgül, açık uçlu sorularla kendisini sorunu
çözmeye yönlendirin. Hiçbiri işe yaramazsa "Peki, sen ne
öneriyorsun?" diye sorun.
3. Suskun
Tepkisizler: Suskunluğun, tepkisizliğin ne anlama geldiğini yorumlamaya
kalkışmayın. Suskunu konuşturmaya çalışın. Açık uçlu sorular sorun. Yanıtı
sabırla bekleyin. Sessizliği kendi konuşmalarınızla doldurmaya çalışmayın.
Olaylarla veya durumla ilgili kendi yorumunuzu yapın. Tekrar açık uçlu sorular
sorun. Eğer suskununuz konuşmaya başlarsa yorum yapmadan dinlemeye gayret edin.
Suskununuz tepkisiz kalmayı sürdürüyorsa görüşmeyi kesin ve tekrar görüşmek
üzere bir zaman belirtin.
4. Kötümserler:
Kendinize ve ekibinizi koruyun; kötümserliklerini size de bulaştırabilirler.
Geçmişte benzer durumların nasıl başarıyla aşıldığını iyimser ama gerçekçi bir
dille anlatın. Değişik seçenekler üzerinde görüşüyorsanız ilk önce en kötü
durumda ne olabilir, bunu siz gündeme getirin. Kötümserin söylediklerini
gelecekte aşılması gerekebilecek sorunlar olarak görün. Ne yapacağınızı
kaçamaklar yapmadan doğrudan ifade ederek kendi başınıza davranmaya da hazır
olun. Her şeyi ince eleyip sık dokuyanlara bir kere de kendilerini hazır
hissetmeden harekete geçmeyi önerin.
5. Çokbilmişler Bu kişiler dayanılmaz bir mantık silsilesi ve bilgilerine olan güvenleriyle, sizi aptal, beceriksiz konumuna düşüren ve savunmaya zorlayan insanlardır. Bu kişilere iletişim kurmak için önceden düşüncelerinizi sıraya koymanız ve birlikte ele alacağınız konuyla ilgili hazırlıklar yapmanız gerekiyor. Söylediklerini kabul etmek istemiyorsanız en etkin yöntem soru tekniklerini kullanmaktır. Yapılacak işlerin gözden geçirilmesini sağlamak için ek bilgi vermesini sağlayacak sorulardan yararlanın. Çokbilmişlerin arasında uzman olmadıkları hâlde uzmanmış gibi konuşan, yarı-bilgili hâllerinin kısmen farkında olan ve aldıkları yarım yamalak bilgileri aceleyle olayın bütünüymüş gibi sunanlar da vardır. Bunlar karşısında da doğru olguları sanki başka bir seçenekmiş gibi mümkün olduğu kadar tasvir edin.